Aşk için ne yaptın?
- ''Aşk için ne yaptın?'' dedin.
3 Eylül 2013 Salı akşamı çok sevdiğim bir restoranın en güzel masasında (çünkü karşımda sen vardın) sorulan bu soru hayatımı değiştirdi... Ansızın hiç beklemediğim bir anda tokat gibi çarparken suratıma; hiç düşünmeden şu cevabı verdim içimden;
- ''Sabırla bekledim''...
Bu cevabın içinde bir çok bilgi saklıydı aslında benimle ilgili. Aklım erdiğinden beri aşık olmak için bekledim, aşkımdan çöllere gittim, 2 sene çöllerde yaşadım, direndim tüm gücümle, yapayalnız, tek başıma hiçbirşeyin olmadığı bir yerde... Hiçkimseyi tanımadığım, paranın bile satın alabileceği hiçbirşeyin olmadığı bir ülkede... Müzik dinledim, kitap okudum, farkındalığımı arttırmaya çalıştım, ben olmayı denedim, kendimle konuştum, yüzleştim, kendime kızdım, avuttum, kendi kendimi teselli ettim, ağladım ve kahkalarla güldü, çoğu zaman dengemi bulabilmek için uğraştım ASY olabilmek için... Geri döndüğümde algım, aklım, fikrim, duygularım, duyularım, huylarım aklına gelebilecek herşeyim değişmişti; pişmanlık duygusu ise yokolmuştu - hiçbirşey için pişman olmamaya söz verdim kendime... Hiç de pişman olmadım, kendime verdiğim tüm sözleri tuttum. Dışarıdan aynı görünen ben; içimden birçok şeyiçıkartıp, birçok güzellik eklemiştim, ruhum daha zengin olmuş ve ben olmuştum. Şimdi bir tek sen eksiktin, ve ben eksikliğini daha çok hissediyordum senin.
Ülkeye dönüş, yuvaya dönüş olmadı benim için ... Neden biliyor musun? O zaman yokluğunu hissettiğim ve varlığını bilmediğim ''senin''; yanımda olmadığın hiçbir yer yuva değildi benim için. Sahiplenmedim ailemin evini, dolayısıyla sorun da yaşamadım asla onlarla... İnsanlar sordukları zaman; ''Zor gelmiyor mu ailenle yaşamak?'' Rahatlıkla ''Zor gelmiyor.'' diyebilmemin sebebi bu, zira bunu kimsecikler bilmiyor.
4 Temmuz 2011 şantiyeye geldim, herkesle ve seninle tanıştırıldım... Sen oradaydın, tam karşımda. Yüzünün aydınlığında ve teninin ısısında kendimi bulacakken, soluğum kesilmiş sana bakarken, bizi birbirimizden sonsuza kadar ayıracak bir detay takıldı gözüme elinde... O detay seni tanıdıkça daha da bir netleşti anlam kazandı ve sana olan duygularımı sonsuza kadar raflara atmamı sağladı. Ben çölün ortasındayken birçok öğretilmişliğe inancımı kaybedip, gerçek hayatla birebir başbaşa kalma fırsatı yakalamıştım... Bu fırsat bir hayli konunun gerçeklerini deneyimlememi sağlamıştı, artık öğretilmişlikler yerine kişisel deneyimlerimle bağlanmıştım hayata. İşte sen orada, karşımda oturan sen, bu kaybettiğim öğretilmişliklerden birinin en güzel kanıtıydın. Demek ki bazı öğretilmişliklerin kanıtlarını hayatta hala görmek mümkündü.
Bu süre zarfında tanıma fırsatım oldu seni azıcık ... Sadece seni de değil herşeyini, biraz biraz.... Tanıdıkça daha çok aşık oldum, daha çok bağlandım sana asla dışa vurmadan, kendime bile itiraf etmeden, ulu orta dillendirmeden, sakin ama güçlenerek daha da çok sevdim. Fırsatlar yaratıp sana yakın oldum her zaman, her ortamda ürkütmeden, göz teması bile yeterliydi... Seni tanımak tarifsiz bir duyguydu, koskocaman gökyüzünde ''Sky is the limit'' sözünü kanıtlarcasına dolaşmak, ucu bucağı olmayan denizde beyaz kumların üzerinde yüzmek gibi birşey. Her geçen gün biraz daha biraz daha, biraz daha derken; yaklaşık 7 ay önce doktora gitmek istedim, artık sağlıklı düşünemediğimi hissettiğim için. Doktorla konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar, kendime itiraf edemediğim birşeyi doktorla nasıl paylaşabilirim ki? Paylaşamadım. Yüzeyde dolandık doktorla, inmeye cesaret edemedim kalbimin derinliklerine seninle karşılaşmamak için... Bıraktım doktoru da derdime derman olmadığı için. Nasıl olsun ki; kendime bile itiraf edemediğim bir derde derman???
Gel-gitler, ikilemler, tek başıma ne olduğunu anlayamadığım iniş-çıkışlar yaşarken sen hayatına devam ediyordun... Ve ben seni hayranlıkla izliyordum. Her hücrene hayranım hala biliyor musun? Sensiz nefes bile almıyormuşum diye defalarca söylememin sebebi bu. Sen anlayasın diye değil, kendime yıllarca itiraf edemediğim herşeyle, kendimle yüzleşmek için. Şu ana kadar hiçe sayarak yaşadım hayatımın sensiz eksik olan kısmını. Şu an ise sadece seninle yaşayabiliyorum, seninle varolabiliyorum ne komik değil mi?
Bir akşam birlikte karşıya geçerken demiştin ki; ''Annemi çok özlüyorum.'' Bu beni o kadar derinden etkilemişti ki... Kalbimin içinde kocaman bir yumrukla gitmiştim eve ve anneme sımsıkı sarılarak sana destek olmak istemiştim, sanki senin özlemini birazcık azaltabilirmişim gibi... Nasıl cahilce, nasıl naif bir duygu... Sen kendi hayatına devam ederken, herşeyden ve benden bihaber, ben seni izlemekten sarhoş olmuştum. Hala o sarhoşlukla mı aşığım sana yoksa çok aşık olduğum için mi sahorşum ayırd edemiyorum. Sana aşık oldukça daha çok bağlanıyorum, bağlandıkça daha çok ait oluyorum. Hayatımda ilk defa ait olmak diye birşey hissediyorum. Sonsuza kadar seninle olmak istiyorum, belki de sadece kendi sonuma kadar, ama kesinlikle sensiz bir son düşünemiyorum.
''Seni seviyorum!'' bu iki kelimeyi ilk defa bu kadar hissederek söylüyorum.
ASY
3 Eylül 2013 Salı akşamı çok sevdiğim bir restoranın en güzel masasında (çünkü karşımda sen vardın) sorulan bu soru hayatımı değiştirdi... Ansızın hiç beklemediğim bir anda tokat gibi çarparken suratıma; hiç düşünmeden şu cevabı verdim içimden;
- ''Sabırla bekledim''...
Bu cevabın içinde bir çok bilgi saklıydı aslında benimle ilgili. Aklım erdiğinden beri aşık olmak için bekledim, aşkımdan çöllere gittim, 2 sene çöllerde yaşadım, direndim tüm gücümle, yapayalnız, tek başıma hiçbirşeyin olmadığı bir yerde... Hiçkimseyi tanımadığım, paranın bile satın alabileceği hiçbirşeyin olmadığı bir ülkede... Müzik dinledim, kitap okudum, farkındalığımı arttırmaya çalıştım, ben olmayı denedim, kendimle konuştum, yüzleştim, kendime kızdım, avuttum, kendi kendimi teselli ettim, ağladım ve kahkalarla güldü, çoğu zaman dengemi bulabilmek için uğraştım ASY olabilmek için... Geri döndüğümde algım, aklım, fikrim, duygularım, duyularım, huylarım aklına gelebilecek herşeyim değişmişti; pişmanlık duygusu ise yokolmuştu - hiçbirşey için pişman olmamaya söz verdim kendime... Hiç de pişman olmadım, kendime verdiğim tüm sözleri tuttum. Dışarıdan aynı görünen ben; içimden birçok şeyiçıkartıp, birçok güzellik eklemiştim, ruhum daha zengin olmuş ve ben olmuştum. Şimdi bir tek sen eksiktin, ve ben eksikliğini daha çok hissediyordum senin.
Ülkeye dönüş, yuvaya dönüş olmadı benim için ... Neden biliyor musun? O zaman yokluğunu hissettiğim ve varlığını bilmediğim ''senin''; yanımda olmadığın hiçbir yer yuva değildi benim için. Sahiplenmedim ailemin evini, dolayısıyla sorun da yaşamadım asla onlarla... İnsanlar sordukları zaman; ''Zor gelmiyor mu ailenle yaşamak?'' Rahatlıkla ''Zor gelmiyor.'' diyebilmemin sebebi bu, zira bunu kimsecikler bilmiyor.
4 Temmuz 2011 şantiyeye geldim, herkesle ve seninle tanıştırıldım... Sen oradaydın, tam karşımda. Yüzünün aydınlığında ve teninin ısısında kendimi bulacakken, soluğum kesilmiş sana bakarken, bizi birbirimizden sonsuza kadar ayıracak bir detay takıldı gözüme elinde... O detay seni tanıdıkça daha da bir netleşti anlam kazandı ve sana olan duygularımı sonsuza kadar raflara atmamı sağladı. Ben çölün ortasındayken birçok öğretilmişliğe inancımı kaybedip, gerçek hayatla birebir başbaşa kalma fırsatı yakalamıştım... Bu fırsat bir hayli konunun gerçeklerini deneyimlememi sağlamıştı, artık öğretilmişlikler yerine kişisel deneyimlerimle bağlanmıştım hayata. İşte sen orada, karşımda oturan sen, bu kaybettiğim öğretilmişliklerden birinin en güzel kanıtıydın. Demek ki bazı öğretilmişliklerin kanıtlarını hayatta hala görmek mümkündü.
Bu süre zarfında tanıma fırsatım oldu seni azıcık ... Sadece seni de değil herşeyini, biraz biraz.... Tanıdıkça daha çok aşık oldum, daha çok bağlandım sana asla dışa vurmadan, kendime bile itiraf etmeden, ulu orta dillendirmeden, sakin ama güçlenerek daha da çok sevdim. Fırsatlar yaratıp sana yakın oldum her zaman, her ortamda ürkütmeden, göz teması bile yeterliydi... Seni tanımak tarifsiz bir duyguydu, koskocaman gökyüzünde ''Sky is the limit'' sözünü kanıtlarcasına dolaşmak, ucu bucağı olmayan denizde beyaz kumların üzerinde yüzmek gibi birşey. Her geçen gün biraz daha biraz daha, biraz daha derken; yaklaşık 7 ay önce doktora gitmek istedim, artık sağlıklı düşünemediğimi hissettiğim için. Doktorla konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar, kendime itiraf edemediğim birşeyi doktorla nasıl paylaşabilirim ki? Paylaşamadım. Yüzeyde dolandık doktorla, inmeye cesaret edemedim kalbimin derinliklerine seninle karşılaşmamak için... Bıraktım doktoru da derdime derman olmadığı için. Nasıl olsun ki; kendime bile itiraf edemediğim bir derde derman???
Gel-gitler, ikilemler, tek başıma ne olduğunu anlayamadığım iniş-çıkışlar yaşarken sen hayatına devam ediyordun... Ve ben seni hayranlıkla izliyordum. Her hücrene hayranım hala biliyor musun? Sensiz nefes bile almıyormuşum diye defalarca söylememin sebebi bu. Sen anlayasın diye değil, kendime yıllarca itiraf edemediğim herşeyle, kendimle yüzleşmek için. Şu ana kadar hiçe sayarak yaşadım hayatımın sensiz eksik olan kısmını. Şu an ise sadece seninle yaşayabiliyorum, seninle varolabiliyorum ne komik değil mi?
Bir akşam birlikte karşıya geçerken demiştin ki; ''Annemi çok özlüyorum.'' Bu beni o kadar derinden etkilemişti ki... Kalbimin içinde kocaman bir yumrukla gitmiştim eve ve anneme sımsıkı sarılarak sana destek olmak istemiştim, sanki senin özlemini birazcık azaltabilirmişim gibi... Nasıl cahilce, nasıl naif bir duygu... Sen kendi hayatına devam ederken, herşeyden ve benden bihaber, ben seni izlemekten sarhoş olmuştum. Hala o sarhoşlukla mı aşığım sana yoksa çok aşık olduğum için mi sahorşum ayırd edemiyorum. Sana aşık oldukça daha çok bağlanıyorum, bağlandıkça daha çok ait oluyorum. Hayatımda ilk defa ait olmak diye birşey hissediyorum. Sonsuza kadar seninle olmak istiyorum, belki de sadece kendi sonuma kadar, ama kesinlikle sensiz bir son düşünemiyorum.
''Seni seviyorum!'' bu iki kelimeyi ilk defa bu kadar hissederek söylüyorum.
ASY

Yorumlar
Yorum Gönder